Yüz Yüze
Pandemi ile birlikte hayatımıza giren ‘temas’ ifadesi esasında insanlık tarihi ile başlayan derin bir kökene sahip. Temelde ‘ben’ ve ‘öteki’ kavramının raksı, bir merkez-çeper, iç-dış ilişkisinin tasavvuru. Bir yer, bir kişi, bir cisim, bir kurgu, tasarım, eser ile temas ederken merkezde aslında kişinin kendisi, hep ‘ben’ vardır. Bizler temas ettiklerimiz aracılığı ile aslında kendimizle ilişki kuruyoruz, kendiliğimizi algılıyoruz, zira bu bir seçilim. Peki bugün çeper kavramı işin içinden çekilir gibi olduğunda, ‘öteki’ üzerinden kendimizi algılayamadığımızda, öyle böyle, çarpa sarıla kendimizle temasta kaldığımız o derin, alabildiğine geniş çemberde ne var? Neler oldu orada? Yüz yüze gelelim ve bunu konuşalım mı?
29 Ekim, 19:00, Daire 10
Boşluk
Boşluk artık bir ütopya mı? Filmde boşluk, tasarımda boşluk, sanatta boşluk, aslında çekilmemiş, yazılmamış, çizilmemiş olanla bağ ve temas bir ütopya mı? Sahnede boşluk. Ses ederken? Biraz boşluk. ‘Negatif alan’ deriz biz tasarımcılar, tam anlamını bulmaz ama deriz. Tasarımın tasarlanma cürretinde bulunmayan cesur kısmı. Mümkün mü? Mümkün. Cismin arkası mümkün mü? Mümkün de bu boşluk mu?
Japonlar ‘ma’ derler. İnanışlarında biçimler, görünenler, duyulanlar arasındaki boşluk kutsal bir devinim olarak kabul edilir. Kanjilerinde sembol karşılığı ise açık bir kapıdan doğan güneş. İlgili metinlerde uzay-zaman ilişkisi ve nefesle de ilişkilendiriliyor. Haydi konuyu yine bize çekelim; kentte boşluk yaratmak, sınırları esnetmek, bir boşluğun içinde olmak, onu yaratabilmek nasıl olur? Edebiyatta boşluk mümkün mü? Bütün disiplinleri işin içine katıp bu mitoteyi yönetmek ve bir boşlukla yeniden var olmak, var etmek,en azından dönüşmek, tasarlamak..
4 Aralık, 14:00, Daire 10
Muhsin Bey
İstanbul’lu Muhsin Bey, Türk musikisine ve çiçeklerine düşkün, değerlerine bağlı bir “eski usül” adamdır. 80'lerde hızla dönüşen şehre, zamanın kültür erozyonuna yabancı ve ilkeleriyle yaşayan bir adam, tabii şehir ve zaman sınırlarını zorlayacaktır. Hikayenin figürleri değişkenlik gösteriyor ancak kurgu pek değişmiyor. 80’lerde ‘buralı’ları ve dışarıdan gelenleri ile şehir, umutlar, arzular, bir arzu nesnesi olarak ve arzunun dönüştürdüğü şehir, kültürlerin temaşası, çatışması ve anlaşması, bağlar, dönüşümler..
Yavuz Turgul’un yazıp yönettiği, Şener Şen ve Uğur Yücel’in başrollerini paylaştığı gerçek bir Beyoğlu, İstanbul filmi Muhsin Bey’i tam da çekimlerinin yapıldığı Doğan Apartmanı terasında, sahnelerinin içinde izleyelim ve sonrasında tüm bu kavramlar üzerinden kentlerin dönüşümüne bir bakış, bir kıyaslama, tartışmasını yapalım mı?
17 Haziran, 20:30, Teras